Bugüne kadar oyun oynarken sinirlenmemizi hep karşı tarafın şansına, kendi şanssızlığımıza ya da ekipmanlarımızın eksikliğine bağlardık. Peki beynimizin limbik sisteminin, “rage quit” ile bir alakası olduğunu söylesek?
Sinirlerine hakim olamayıp canlı yayında sinir krizi benzeri şeyler geçiren onlarca Twitch yayıncısı olmuştur. Biz de ekran karşısında bu sahnelere tanıklık ederken “Amma abarttı!” deriz, kendimiz oyun oynamaya başlayınca da aynı davranışları sergilemeye başlarız.
Eğlenmek için adım attığımız oyun dünyasından çoğu zaman sinirli ve eli boş bir şekilde çıkarız. Kimimiz en küçük olayda patlamalar yaşar, kimimiz de bir süre dayandıktan sonra monitöre kafa atmak ister. İyi de bizi bu kadar sinirlendiren şey ne?
Hem para ver ekipman kur, üstüne bir de oyuna para öde sonra da sinirden elin ayağın titresin. Herkesin kanayan yarası bonus ile birlikte, oyun oynarken sinirlenmemize yol açan bilimsel sebepleri ve diğer etkenleri anlattım.
1. Oyun oynadığımız sırada duygularımızı bastırmak zorunda kalıyoruz.
Oyun oynarken duygularımızı bastırıyor olmamız kulağa çok saçma gelebilir. Sonuçta duygularımızı bastırıyorsak bu kızgınlığımız, sinirimiz nereden geliyor değil mi? Beynimizin amigdala kısmı sinir, öfke ve korku gibi negatif duyguların ortaya çıktığı noktadır. Korkutucu bir fotoğraf gördüğümüzde, arabada hızlandığımızda ya da bir uçurumun kenarına yaklaştığımızda amigdaladan gelen sinyaller, tüm vücudumuzu ele geçirmeye başlar.
Bilim insanları, oynadığımız oyunların amigdala üzerindeki etkisini araştırıyor ve ortaya şaşırtıcı bir sonuç çıkıyor. Korku veya öfke tarzında duygular görmeyi bekleyen araştırmacılar, oyun sırasında amigdalanın sakinleştiğini fark ediyor. Yani beynimiz, oyun oynadığımız sırada birçok duyguyu birden bastırıyor.
Elbette bu duygular, tüm oyun boyunca sakin sakin takılmıyorlar beynimizde. Tüm sinirlerimizi zıplatacak, o kırılma noktası denilen ana geldiğimiz anda tüm bu bastırılmış duygular ortaya çıkıyor ve resmen bir bomba etkisi yaratıyor.
2. Amigdala, öğrenme becerilerimizi yavaşlatıyor.
Yine bilim insanların yapmış olduğu bir açıklamada, duygularını uzun süre bastıran amigdalanın, bir süre sonra hipokampus ile olan ilişkisinin zayıflamaya başladığı belirtiliyor. Hipokampus, tıpkı amigdala gibi limbik sistemin içerisinde bulunuyor. Limbik sistem de duygu ve davranışlarımızdan, koku alma yetimizden ve hafızamızdan sorumlu.
Amigdalanın hipokampüs ile olan bağlantısı yavaşlayınca, belleğe yeni bir şeyler atma konusunda başarısız olmaya başlıyoruz. Yani oyun oynarken biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım yeni öğrendiğimiz bazı şeyleri bir türlü hafızamıza kaydedemiyoruz. Sürekli aynı hatayı tekrarlamak, “Bunu daha az önce yaptın, hâlâ akıllanmadın mı?” gibi soruları kendimize yöneltmek bize sinir, öfke ve hayal kırıklığı olarak geri dönüyor.
3. Gerçek hayatta yaşadığımız problemler oyunla birleşince daha da kötüleşiyor
Hepimizin oyun oynamak için farklı sebepleri vardır. Kimimiz işin yorgunluğunu atmak için, kimimiz sosyalleşmekten pek de zevk almadığı için kimimiz de sadece canı sıkıldığı için oyun oynar. Sebep her ne olursa olsun, gerçek hayatta yaşadığımız problemleri oyuna taşıdığımız anda her şey bir anda daha da kötüleşmeye başlıyor.
Ailenizle ya da sevgilinizle kavga ettiniz diyelim. Bu kavganın da etkisiyle oyuna başladınız ve üst üste yenilgiler alıyorsunuz. Hem kavgadan oluşan sinir hem de yenilginin verdiği stres birleşiyor ve ortaya gerçekten de korkulması gereken bir öfke çıkıyor. Bu öfke birleşmesini engellemek için sinirli olduğunuz vakitlerde değil, biraz sakinleştikten sonra oyun oynamaya başlasanız daha sağlıklı olacakmış gibi görünüyor.
4. Bazen oyunu arkadaşlarımızla aynı amaç için oynamıyor olabiliriz.
Kimi insan rekabeti sever, her oynadığı oyunu mutlaka kazanmak ister. Kimi insan da ben sadece eğlenmeme bakarım, kazansam da kaybetsem de fark etmez der. Bu iki farklı düşünce aynı takımın içerisinde yer alıyorsa da eyvahlar olsun.
Harıl harıl puan toplamaya, adam vurmaya uğraştığınız bir oyunda takım arkadaşınız sizin kadar emek harcamazsa siz sinirlenmeyeceksiniz de kim sinirlenecek. Sizin için eğlence galip gelmekten, onun içinse de sadece oynamaktan ibaretse aynı oyunu en azından aynı takımda oynamamanızı tavsiye ederiz. Rekabetçi modunda gireceğiniz herhangi bir oyunda, takım arkadaşlarınız kazanmaya en az sizin kadar hevesli olmak zorundadır.
5. Toksik oyuncu topluluklarının katkısını da unutmayalım.
Online bir oyunda oyuncuları en çok etkileyen şeylerden birisi de mutlaka topluluklardır. Oyuncu topluluğu ne kadar kaliteliyse hem oyun hem de oyuncular da paralel bir şekilde keyifli hâle gelir.
Oyun ne kadar güzel olursa olsun, eğer topluluk kötüyse oynadığınız oyun size cehennem gibi gelmeye başlayacaktır. Örneğin geçtiğimiz sene çıkan Valorant, oyuncu topluluğu konusunda en çok eleştirilen ve kan kaybeden oyunlardan birisi olmuştu. Yine kötü itibarıyla anılan CS:GO topluluğu yüzünden oyunu bırakan on binlerce kişi vardır.
Topluluk yüzünden oyunu bırakmanın ardında yatan sebep de sürekli olayı ya şakaya ya da küfre vuran, hiçbir şekilde eleştiri kabul etmeyen ancak karşı tarafı “Lool, bu ne!” diye eleştiren oyuncular. Bu tür davranışlar sergileyen ve kaybetmeniz için elinden gelen her şeyi yapan oyuncular yüzünden sinir patlamaları yaşamak, gayet beklenen bir davranış.
Bonus: Asla sonu gelmeyen teknik sorunlar
Oyun oynarken bizi sinirlendiren yarı bilimsel detayları bir kenara bırakıp sinirimize sinir katan teknik detaylardan bahsetmesek olmazdı. Özellikle ping konusunda sıkıntı yaşayan oyuncular ne dediğimi çok rahat anlayacaklardır. Çat diye kesilen internet yüzünden oyundan ceza yemek, bir anda 500’e fırlayan ping sayesinde karakterin donması, oyun başlayana kadar harika çalışan kulaklığın bir anda çalışmayışı…
Teknik detayların yol açtığı sorunlar gerçekten de saymakla bitmez. İster donanımla alakalı olsun ister internet ya da oyunun optimizasyon eksikliği ile, oyun oynarken sinirlenmek için onlarca nedenimiz var gibi duruyor.